Kayıtsızlık Çağının Kayıtsız İnsanına

 

Kumanda

 


Adam kumandayı eline aldı. Sahip olmak için aylardır para biriktirip aldığı incecik ve narin televizyonunu açtı. Daha sonra yine sahibi olmak için çalışıp çabaladığı bordo renkli koltuğuna oturdu. Çok da rahat namussuz dedi içinden. Otobüsü kaçırdığı için evine yürümek zorunda kalmıştı bugün. Ayakları su toplamıştı. Ayaklarını da bordo renkli koltuğun yanında verilen sehpaya bir güzel uzattı.

Adamın elindeydi artık kumanda. Kanalizasyon çukurundan farksız o kanalları sırasıyla izleyecekti yine. Her günü bir öncekinin fotokopisiydi zaten. Pek rahatsız da sayılmazdı bu durumdan. Yeter ki elinde o güzel kumandası olsun. Kumandanın düğmesine usulca dokundu adam. Haber kanalına denk geldi. Tecavüz haberiydi izlediği. Kurban, üniversite öğrencisi gencecik bir kızdı. Tecavüze uğramış ve öldürülmüştü. Hayatının çiçeği daha açmadan solmuştu. Adam, aldığı bordo renkli koltuğun yanında verilen sehpanın üstündeki su toplamış ayaklarını bir o yana bir bu yana sallayıp duruyordu. Hafiften dudaklarını büzdü haber karşısında. Bu esnada dudağının kenarından az evvel yediği simidin susamı  düştü kazağının üzerine. Susamı dişlerinin arasına alıp ezdi, sapıkça bir zevk almıştı bu durumdan. Keyfi yerine gelmişti bir anda. Tecavüze uğrayan ve daha sonra öldürülen üniversite öğrencisinin haberini izlerken bir susam tanesi bile mutlu etmeye yetmişti onu.

Adamın elindeydi hala kumanda. Kanalı değiştirmeye karar verdi. Nazikçe bastı kumandasının düğmesine. Evsiz bir adamın sokakta donarak can verdiğini söylüyordu spiker. Haberi izliyordu adam. Zavallıcık sokağın bir köşesinde kaskatı kesilerek son nefesini vermişti. Mahalle sakinleri, zavallıcığa elinden geldiğince yardım ettiklerini söylüyordu. Yemek verdiklerini de söylüyorlardı ayrıca. Belli ki sıcak bir yer vermeyi unutmuşlardı bu zavallıcığa. Mahalle sakinleri tüm bunları söylerken haberin saat kaçta, hangi kanalda yayınlanacağını sormayı da ihmal etmemişlerdi tabi. Adam, haber akıp giderken kazağının içinde gövdesini şöyle bir oynatıverdi. Daha da bir ısındı sanki. Elini yün kazağının üzerinde gezdirdi. Şimdi daha sıcak hissediyordu. Sokağın bir köşesinde donarak ölen zavallıcığın haberini izlerken elini yün kazağının üstünde gezdirmesi bile yetmişti onu ısındırmaya.

Adamın elindeydi yine kumanda. Usulca ve nazikçe  bastı kumandasının düğmesine. Ünlü bir yazarın cenazesiydi izlediği. Saf saf olmuş insanlar son yolculuğuna uğurluyordu yazarı. Adam, daha geçenlerde bu yazarın birkaç yazısına denk geldiğini anımsadı. Niyeyse ürperdi. Haber bitti. Güzel ve alımlı bir spiker çıktı karşısına. Sanki az önce ünlü yazarın ölüm haberini vermemiş gibi suratına bir anda tebessüm kondurmuştu bu güzel ve alımlı kadın. Bu güzel ve alımlı kadının ufacık bir tebessümü dahi yetmişti ona ölümü unutturmaya.

Adamın elindeydi ısrarla kumanda. Minik bir kuşu okşarcasına bastı kumandasının o güzel ve yuvarlak düğmesine. Bir çatışmada şehit olan askerlerin haberi çıktı karşısına . Adam, aldığı bordo renkli koltuğun yanında verilen sehpanın üstündeki su toplamış ayaklarını bir o yana bir bu yana sallamaya devam ediyordu.

 

Adamın elindeydi kumanda.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hep O İlk Adım

Şehrin İnsanı

Unutmaya Dair